Turkish example sentences with "yalnızca"

Learn how to use yalnızca in a Turkish sentence. Over 100 hand-picked examples.

Bazıları yalnızca zaman geçsin diye kitap okurlar.

Yalnızca birkaç kişi vaktinde geldi.

"Esperanto: Avrupa veya Asya dili" denemesinde Claude Piron, Esperanto ve Çince arasındaki benzerliği gösterdi ve Esperanto'nun yalnızca Avrupa merkezli olduğunu ortaya koydu.

Bütün o tatlı sözcükler yalnızca onun yatmasını amaçlayan bir hileydi.

Yalnızca her birey ona karşı harekete geçmeye karar verirse, AIDS durdurulabilir.

Tüm yaşam bir rüyadır ve rüyalar da yalnızca rüya.

Bu sabah buraya yalnızca ben geldim.

Yalnızca bir kez yaşarsın.

Partide yalnızca altı kişi vardı.

Yalnızca kütüphanede çalışırım.

Bu yalnızca onun şemsiyesi olmalı.

Ödevini yaptın mı? Toplantı yalnızca iki gün sonra.

Yalnızca sessiz kalısan, kalabilirsin.

Yalnızca Fransızca değil, İspanyolca da konuşuyor.

Bugün yalnızca küçük bir izleyici kitlesi var.

Marko yalnızca İngilizce değil Almanca da okudu.

Yalnızca İngilizce değil, Fransızca da konuşabiliyor.

O yalnızca çalışmamakla kalmıyor aynı zamanda iş aramıyor gibi gözüküyor.

Bana yalnızca sen yardım edebilirsin.

Yalnızca kadınlar ilgimi çekiyor.

Shepard yalnızca 15 dakika kadar uzayda kaldı.

"A, B'ye eşittir" önermesi, "Eğer ve yalnızca eğer B doğruysa A doğrudur" ile aynı anlama gelmektedir.

Hayır, teşekkürler. Yalnızca bakıyorum.

Yalnızca yanlış zamanda yanlış yerdeydin.

Yalnızca ithal şarap sunmaya karar verdim.

Endonezya dünyada yalnızca adalar üzerinde kurulu olan en büyük ülkedir.

Apple mouse satın aldım. Yalnızca 69 dolar!

Yalnızca İngilizce konuşmalısın.

Yalnızca tek makam için üç yüz başvuru sahibi var.

Yalnızca seni gerçekten öpmek istiyorum. Sakıncası var mı?

Belçikalı diye bir şey yok, yalnızca Valonlar ve Flamanlar var.

Bu yalnızca gözyaşları içinde sona erebilir.

Yalnızca biraz sıkıldım.

Oynamak için yalnızca bir rolün var.

Aç olan yalnızca Tom değil.

Devlet başkanına yalnızca yüksek memurlar ulaşabiliyordu.

Avrupa Birliği'nin teorik olarak aynı haklara sahip 23 resmi dili var ama uygulamada yalnızca üç dil işliyor: İngilizce, Fransızca ve Almanca.

Yalnızca sen ve ben.

Yalnızca kulüp üyeleri bu odayı kullanma hakkına sahiptir.

Başyapıtlar yalnızca başarılı denemelerdir.

Yalnızca gerçek acı verir.

Zaten birkaç yıl önce gazeteleri kağıda basılı olarak almaya son verdim. Onları yalnızca elektronik formatta okuyorum.

O yalnızca altı aylık.

Yalnızca 26 yaşında olmasına rağmen şimdiden zengindir.

Yalnızca dört tane at yarıştaydı.

Tom ve Mary'nin yalnızca bir çocuğu vardı.

"İlgisiz misin yoksa yalnızca cahil misin?" "Bilmiyorum ve umurumda değil."

Ben yalnızca ruhun saflığını arayan bir gezginim.

Buluşmaya yalnızca bir avuç dolusu insan geldi.

Yalnızca kişisel eşyalarım var.

Yalnızca birkaç saatim var.

İyimserlik yalnızca bir bilgi eksikliğidir.

Yalnızca aç olduğum zaman yemek yerim.

Yola çıktığımız zaman yanımızda yalnızca 200 dolarımız vardı.

Kral yalnızca bizi değil birçok başka insanı da davet etti.

Yalnızca ben, soruyu doğru olarak yanıtlayabilirdim.

Bana yalnızca bir dakika ver.

O yalnızca Almanca ve Fransızca değil, İngilizce de konuşuyor.

Yalnızca Tom'un arkadaşı olmak istiyorum.

Yalnızca işimi yapıyorum.

Yalnızca tek seçenekleri var.

Yalnızca bu ikisine ihtiyacımız var.

Yalnızca maaş günü mutlu olurum.

Yalnızca üzgün olduğumu söylemek istiyorum.

Mükemmel olan yalnızca Allah.

Yalnızca uyumaya gitmek istiyorum.

İsrail'deki "Kim milyoner olmak ister" yarışmasında şimdiye kadar yalnızca bir katılımcı bir milyon İsrail Şekeli kazanabildi.

Bu şeyler yalnızca İsveç'te olur.

" Kaç tane erkek çocuğun var?" "Yalnızca bir tane."

O benden yalnızca iki yaş büyük.

Yalnızca sen değil ben de hatalıyım.

Gazetede onunla ilgili yalnızca iyi şeyler yazdılar.

Kabul ediyorum ama yalnızca tek şartla.

Gerçeği, yalnızca gerçeği söyleyeceğinize yemin eder misiniz?

Yalnızca iki olasılık var.

Yalnızca üç günün var.

Bana yalnızca 48 saat ver.

Benim adım Zezo değil. O yalnızca takma bir ad.

Tom yalnızca bana yardımcı olmaya çalışıyordu.

Yalnızca on tane kitabım var.

Mookie yalnızca para için çalışır.

Şubat ayında yalnızca 28 gün var.

Bu kahve yalnızca ılıktır.

Yalnızca benimle gitmek zorundasın.

Yalnızca üzgün olduğumu söylemeye geldim.

Sana yalnızca bir sorum daha var.

Bu yalnızca senin için yazıldı!

Yalnızca on beş dakikam var.

Mary'ye yalnızca arkadaş olmak istediğimi söyledim.

Marcel çok sıkı çalışsa da yılda yalnızca 30.000 Kanada doları kazanıyor.

Koleksiyonumda yalnızca bir tane eksik model var.

Yalnızca işimi yapmaya çalışıyordum.

O yalnızca 26 yaşında ve şimdiden birkaç şirket yönetti.

Çince konuşamam. Yalnızca okuyabilirim.

O şimdiye kadar yalnızca 10 sayfa okudu. Bense şimdiden 60 sayfa okudum.

Yıllar ona yalnızca kötü alışkanlıklar kazandırdı.

Tom'un evinin yalnızca tek yatak odası var.

Panda yalnızca Çin'de yaşar.

Bunu yalnızca bir kez söyleyeceğim. Bu nedenle dikkatle dinle.

Yalnızca dondurmaları değil, dondurulmuş şerbet ve donmuş yoğurdu da severim.

Ona merhaba dediğimde asla yanıtlamaz; yalnızca başını eğer.

Also check out the following words: umuyorum, Firma, kaliteli, ürünleriyle, tanınmaktadır, boşluğuna, yerleri, İşinden, etmeye, Uyuman.