Turkish example sentences with "sadece"

Learn how to use sadece in a Turkish sentence. Over 100 hand-picked examples.

Sadece birkaç kişi beni anladı.

Sadece beyaz kağıt yeterli.

Bu sadece bir şakaydı.

Etli pilav sekiz yuan. Vejetaryen pilav sadece dört yuan.

Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez.

Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez.

Bunların tümünün sadece bir oyun olduğunu biliyorum.

Onun dediğini görmezden gel. O sadece şaka yapıyor.

Sadece çayımız var.

Sadece konsantre olman gerekiyor.

İstasyondan eve yürüyerek gitmek sadece beş dakika alır.

Çalşmak sadece ekonomik yararlar ve maaş için önemli değildir, fakat aynı zamanda sosyal ve psikolojik ihtiyaçlar ve toplumun iyiliği için bir şey yapma duygusu için.

Image Viewer bir resim görüntüleme yazılımıdır. Bu yazılım çok küçük bir programdır. Bu yazılımda sadece basit fonksiyonlar var. Bu, Tatoeba Project kullanıcıları tarafından çevrilebilir.

Onun kitabı sadece İngiltere'de değil, Japonya'da da ünlü.

Eğer tamsayı sadece sıfırdan büyük veya eşit ise tamsayı doğaldır.

Ben size seve seve yardımcı olacaktım, sadece şimdi çok meşgulüm.

Bu genç ve yaşlı, zengin ve fakir, Demokrat ve Cumhuriyetçi, siyahi, beyaz, Hispanik, Asyalı, Amerikan yerlisi, eşcinsel, düz, engelli ve engelsizler tarafından konuşulan cevaptır. Sadece bir bireyler koleksiyonu veya bir kırmızı ve mavi eyaletler koleksiyonu asla olmadığımızı belirten, dünyaya mesaj gönderenler Amerikalılardır. Biz, ve her zaman Amerika Birleşik Devletleri olacağız.

Benim babam sadece on beş yaşında.

Himachal Pradesh'in başkenti Shimla, Chandigarh'a sadece 115 kilometre uzaklıktadır.

Dev pandalar sadece Çin'de yaşarlar.

Yaz tatili sırasında sadece dinleneceğim.

İsviçre'de sadece 80 Uygur var.

Caz ölmedi, sadece komik görünüyor.

Mikroplar sadece bir mikroskop yardımıyla görülebilir.

Bu mağaza sadece geri dönüştürülmüş kâğıt kullanır.

Sadece diyorum!

Öğrenci olduğu zamanlar diskoya sadece bir kez gitti.

Annenle Şangayca konuştuğun zaman sadece birkaç kelime anlayabiliyorum, bu yüzden sohbete katılamayacağım.

Şu gömlek için sadece on dolar ödedi.

Şarkıcı sadece Japonya'da değil, aynı zamanda Avrupa'da da ünlü.

Biletler, alındığı gün de dahil olmak üzere sadece iki gün geçerlidir.

Sadece dört at yarışta yarıştı.

Valiz sadece kirli çamaşırlar içeriyordu.

Sadece düzyazı okur.

Sadece bir şakaydı.Aydınlat!

Onların hepsi sadece kızları götürmek için buradalar.

Bildiğimi sadece sana söyleyebilirim.

Sadece ,sana yardım etmekten çok hoşnut olacak.

Sadece sen değil aynı zamanda ben de suçlanacaktım.

"Fakat sadece yazın buraya geliyorsun."dedi Tony.

O sadece bir çocuk.

Sam'i sadece başarısız olacak planından vazgeçmesi için ikna etmeye çalıştım,

Kazadan sonra ilk bir ay sadece bir çubuk vasıtasıyla sıvı şeyler içebildi.

Birbirimizi anlamaya çalışarak yakınlaşırız fakat sadece birbirimizi incitiriz ve ağlarız.

Sen sadece bir astsın. Yerini bil!

Bütün yolu sadece onun evden uzakta olduğunu anlamak için yürüdüm.

Sadece susadığında su iç; günde 8 bardak su içmek sadece efsanedir.

Sadece susadığında su iç; günde 8 bardak su içmek sadece efsanedir.

Şu an sadece ısınıyorum.

Hisleri, görüntüleri, düşünceleri ya da anıları iletmeyen müzik sadece arka fon gürültüsüdür.

Sadece Pasifik Okyanusu tarafından ayrılıyoruz.

Sadece bir rüyaydı.

Yağmur ormanları dünya yüzeyinin sadece yüzde ikisini kaplamasına karşın; vahşi bitki, hayvan ve bitki türlerinin yarısından fazlası orada yaşar.

Sadece onun yardımını istemek zorundasın.

Ben Japonca konuşabilirim ve sadece Japonca konuşurum.

Bu dilin sadece bir cümlesi var.

Hayır, teşekkürler. Sadece etrafa bakınıyorum.

Onu sadece Obama bilir.

Bilim adamı sadece Japonya'da değil, aynı zamanda yabancı ülkelerde de ünlü.

Bir insanın gecede sadece iki saatlik bir uyku ile yaşayıp yaşayamayacağını merak ediyorum.

Sadece pilav değil, kebap da yedim.

Ben gerçek bir balık değilim, ben sadece basit bir peluşum.

Ben sadece söylüyorum!

Bu cümlenin sadece tek bir dili var.

Sadece çay nasıl alınır?

Darbeyle ilgili sadece ikinci el bilgiye sahibiz.

Gerçek yemek yeme yerine, sadece tüm gün abur cubur yedik.

O sadece 1 değil, 3 armut yedi.

Ben sadece üç saat uyudum.

Sadece üç saat uyuduysan, kesinlikle sınavda iyi yapmayacaksın.

O, en fazla sadece yirmi dolar ödeyebilir.

O, benim erkek arkadaşım değil, sadece yararı olan platonik aşk.

O, sadece İngilizce ve Almanca konuşur, onlardan hiçbirini anlamam.

Ne yazık ki yanında sadece beş dolar vardı.

Zürih'ten Boston'a uçmak sekiz saat sürer, ancak dönüş için sadece altı.

Sadece yeteri kadar kaynatılır.

Bir insanı tanımak için, onunla sadece bir hafta seyahat etmelisin.

İnsanlar sadece ne olduklarını göstererek düzeltilebilir.

Ben sadece okumayı çılgıncasına seviyorum.

Her kovanda sadece bir kraliçe olabilir.

Bay White ve ben arkadaş değiliz, sadece tanışıyoruz.

Sadece evet ya da hayır ile cevap verilebilen sorular sorun.

Sadece babasını değil, aynı zamanda oğlunu da tanıyorum.

Sadece zaman gösterecek.

Aşk bir oyun değildir, bu nedenle sadece en iyi parçaları seçemezsiniz!

Tatoeba'nın çok dilli olmasının nedeni budur. Fakat o tür çok dilli değil. Dillerin sadece birlikte eşleştirildiği ve bazı çiftlerin geride bırakıldığı tür değil.

Ama bütün resim bu değil. Tatoeba sadece açık, işbirlikçi, çok dilli cümleler sözlüğü değildir. O, yapmak istediğimiz bir ekosistemin parçasıdır.

Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.

Hüsnü Mübarek'in sadece tek bir arkadaşı var. İsrail.

Ben sadece birkaç dakika ile treni kaçırdım.

Bir yılanı sadece düşünmek beni titretiyor.

Bu tür köpek sadece Japonya'da bulunur.

Sadece bir kişi kazadan sağ kurtuldu.

Kazanın ne kadar ciddi olduğunu anlamak için sadece bu makaleyi okumalısın.

Sadece bir aptal denizden korkmaz.

Ben sadece duş alıyordum.

O sadece eğlence için periyodik tabloyu ezberledi.

Ben sadece mideye yumruk atılmasının nasıl hissedileceğini merak ediyordum.

Ben sadece arabamı yıkatmanın ve cilalatmanın kaça mal olacağını merak ediyordum.

Ben sadece bu tür şeylerin ne sıklıkta olduğunu merak ediyordum.

Üstünde sadece yüz yeni vardı.

Also check out the following words: tatildeydi, hüpletme, Sıcakken, çorbanı, kaşığı, sağdadır, Çorbanın, tuza, Çorbaya, koyacağım.