Turkish example sentences with "ki"

Learn how to use ki in a Turkish sentence. Over 100 hand-picked examples.

John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.

John o kadar sesli konuştu ki ikinci kattan bile duyabildim.

O kadar kötü birisi ki kimse ondan hoşlanmaz.

Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.

Bana öyle görünüyor ki sen hatalısın.

İyi ki doğdun Muiriel!

Büyük bir hataydı ki, o caydı.

İyi ki doğdun!

"İngilizce ödevime yardım edecek misin?" "Tabii ki de."

Tabii ki, Rusya da tüm devlet özniteliklerine sahiptir.

Görünen o ki kız başarısız oldu.

Bereket versin ki, yolda fırtınayla karşılaşmadılar.

Şansa bak ki, biletleri dün almıştım.

Nasıl çalışmadan borçlarımı ödeyebilirim ki!

Apaçık ortadadır ki, insan davranışları çevre için radyasyondan daha tehlikelidir.

Bu şarkı o kadar acıklı ki gözlerimi yaşarttı.

Bana öyle geliyor ki kocam beni arkadaşımla aldatıyor.Ona söylemek istiyorum:"Sen kedi çalıyorsun!".

Korkarım ki koliyi hatalı şekilde adresledim.

Öyle bir patlamaydı ki çatı uçtu.

Öylesine sıcak bir gündü ki yüzmeye gittik.

Öyle görünüyor ki sen Hindistanlısın.

Tabii ki sana yardım edeceğim.

Ekvatora yakın dar bir bölgede bulunan tropikal yağmur ormanları o kadar hızlı yok oluyor ki 2000 yılına kadar % 80'i yok olabilir.

Babam o kadar yaşlı ki çalışamaz.

Michelangelo Sistine Kilisesinin tavanına bazı figürler çizebilsin diye, Shakespeare bazı konuşmaları ve Keats şiirlerini yazabilsin diye, bana öyle geliyor ki sayısız milyonlarcasının yaşamış olmalarına ve acı çekmiş olmalarına ve ölmüş olmalarına değer.

Ne yazık ki, birkaç yolcu felaket atlattı.

Ne yazık ki, gıda malzemeleri, kış sonundan önce bitti.

Ne yazık ki yanında sadece beş dolar vardı.

İyi ki doğdun, Muiriel!

Tom işle o kadar doluydu ki yemek yemeyi unutacaktı.

Erkek kardeşim okumaya öylesine dalmıştı ki odaya girdiğimde beni fark etmedi.

Konuşması o kadar uzun zaman sürdü ki bazı insanlar uyumaya başladı.

Bahse girerim ki sen sapıkça bir şey düşünüyordun.

Ne yazık ki neredeyse hiç Almanca konuşamıyorum.

Linda'nın hayal kırıklığı öylesine fazlaydı ki gözyaşlarına boğuldu.

Ama biliyorsunuz, tüm bu cümleleri toplamak ve kendimiz için saklamak hazin olacaktır. Ki Tatoeba'nın açık olmasının nedeni budur. Bizim kaynak kodumuz açıktır. Bizim bilgimiz açıktır.

Tom her zaman öyle kısık sesle konuşur ki ne söylediğini ben zar zor anlayabiliyorum.

O kadar korktular ki bir santim hareket edemediler.

George o kadar yorgundu ki doktoru ona kendisine daha iyi bakmasını tavsiye etti.

O kadar iyi bir kitap ki onu üç kez okudum.

O kadar fakir doğdu ki hiç okul eğitimi almadı.

O kadar yorgunum ki ders çalışamıyorum.

" O tekrar olmayacak. "Fortunatus kendi kendine söyledi, ve tekrar birbirlerine at sürmeye başladılar. Bu defa Fortunatus'un mızrağı düşmanına o kadar güçlü rastladı ki o atından bir top gibi uçtu ve yerde ölü yatıyordu.

Bana öyle geliyor ki biz onu yanlış anlıyoruz.

Çiçekler o kadar narin ve güzeldir ki şiirler ve metaforlar olmadan onlar hakkında konuşamazsın.

Korkarım ki o, ricamı geri çevirecek.

Korkarım ki paydos etmek zorunda kalacağım.

Korkarım ki bu gece toplantıya katılamayacağım.

Korkarım ki yardım etmek için yapabileceğim çok şey yok.

Ne yazık ki, oyunu iptal etmek zorunda bırakıldık, ki bunu dört gözle bekliyorduk.

Ne yazık ki, oyunu iptal etmek zorunda bırakıldık, ki bunu dört gözle bekliyorduk.

Ne yazık ki o yatakta hastaydı.

Ne yazık ki o, temelli gitti.

Ne yazık ki, onu yanınızda getiremezsiniz.

O gitar o kadar pahalı ki onu satın alamam.

Ben çocukla konuştum, ki o kızdan daha yaşlı görünüyordu.

O bilimsel bir enstitüde çalışır, ki orada dilbilimciler, edebiyat bilim adamları, tarihçiler, sosyologlar, ekonomistler ve diğer bilim adamları cücelerle ilgili yapılması gereken her şeyi araştırıyorlar.

O kadar yoğun yandı ki çocukları onu artık tanımadı.

Çorba o kadar çok sıcak ki onu içemem.

Korkarım ki iyi bir aşçı değilim.

Tabii ki caz müziğine aşina idi.

Öyle yorgunum ki!

O kadar heyecanlıydım ki uyuyamadım.

Ekvatora yakın dar bir bölgede bulunan,tropik yağmur ormanları o kadar hızlı yok oluyorlar ki 2000 yılına kadar onların yüzde sekseni gitmiş olabilir.

Gerçek şu ki, biz hava olmadan yaşayamayız.

Gerçek şu ki onun babası işten dolayı New York'ta yalnız yaşıyor.

O, inanıyorum ki, sözünün adamıdır.

O öyle büyük bir sanatçı ki hepimiz ona hayranız.

Farz et ki işten atıldın, ilk olarak ne yaparsın?

İkizler o kadar benziyorlar ki birini diğerinden ayırt etmek neredeyse imkansız.

İkizler o kadar benziyorlardı ki birbirinden ayırt etmek zordu.

İkizler o kadar benziyorlar ki birini diğerinden ayırt edemiyorum.

Bıçak o kadar kördü ki onunla eti kesemedim ve benim çakımı kullanmak zorunda kaldım.

Bir insanın hayatında beş trajedi vardır. Ne yazık ki, onların hangileri olduğunu bilmiyorum.

Tren o kadar kalabalıktı ki ben bütün yol boyunca ayakta durmak zorunda kaldım.

Tren o kadar kalabalıktı ki Osaka'ya giden bütün yol boyunca ayakta durmak zorunda bırakıldık.

Sana anlatacak o kadar çok şeyim var ki nereden başlayacağımı bilmiyorum.

Sonuçta, insanlar kendilerine bu şekilde ödeme yapılmasına öyle alışmışlar ki başka türlüsünden rahatsız oluyorlar.

Tabii ki!

Otobüs o kadar kalabalıktı ki istasyona kadar ayakta tutuldum.

O kadar çok işim var ki, bir saat daha kalacağım.

O kadar çok yağmur yağıyordu ki içerde oynadık.

Neyse ki o ölmedi.

Kitaplar o kadar değerliydi ki onlara büyük bir titizlikle bakıldı.

Bu geyik türlerinin yakalanması o kadar zor ki yabanda şu ana kadar sadece iki tanesinin resmi çekildi.

Ne yazık ki telefon bozuk.

Neyse ki, seni konuşturdum.

O kadar yorgunum ki eve varır varmaz yatacağım.

Bu o kadar ağır bir kutu ki onu taşıyamam.

Adam bana kim olduğumu sordu. Ki bu soruya cevap vermenin gerekli olduğunu düşünmedim.

Korkarım ki sana bir yük olacağım.

Neyse ki Tom, Mary'yi görmedi.

Gerçek şu ki, ben bir yazar olmak istiyorum.

Gerçek şu ki, Ellen seni dünyalar kadar sevdi.

Lisa o kadar yeteneklidir ki kendisi için vida ve benzeri küçük nesneleri bile yapabilir.

Korkarım ki bir hata yapacak.

Ne yazık ki çakma kapıların modası geçiyor.

Sabah güneşi o kadar parlak ki ben onu göremiyorum.

Hiçbir kuş gereğinden çok yükseğe uçmaz, eğer ki kendi kanatlarıyla uçuyorsa.

Tom, ki o naziktir, benim için herhangi bir şey yapmaktan memnunu olacaktır.

Tom işine o kadar daldı ki yemek yemeği unuttu.

Also check out the following words: düşer, yüzme, kulübündedir, Ayrılmaya, hazırız, çocuklarını, etrafına, topladı, mobilyayla, Evangeline.