Turkish example sentences with "fark"

Learn how to use fark in a Turkish sentence. Over 100 hand-picked examples.

Bugün ya da yarın gitmen pek fark yaratmayacak.

Teoride, teori ve pratik arasında hiçbir fark yoktur. Fakat pratikte var.

Bir deliyle aramdaki tek fark benim deli olmamamdır.

Facebook ve Twitter arasındaki fark, Twitter'ın bir mikroblog servisi olmasıdır.

Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.

Fark bu: o senden daha çok çalışıyor.

Fark nedir?

Aramızdaki görüş açısında bir fark var gibi görünüyor.

Senin fikrinle benimki arasında temel bir fark vardır.

Onların görüşleri arasında ince bir fark vardı.

Bir hata yapmış olduğunu fark etti.

Birisi fark edene kadar planı gizli tutmak zorundasın.

İnsanlar genellikle kendi hataları fark etmezler.

Yağmurlu veya güneşli fark etmez, hava nasıl olursa olsun açılış töreni saat dokuzda başlayacak.

Yağmurlu veya güneşli fark etmez, atletizm yarışması düzenlenecek.

Erkek kardeşim okumaya öylesine dalmıştı ki odaya girdiğimde beni fark etmedi.

Lucy beni terk edinceye kadar onu ne kadar çok sevdiğimi fark etmedim.

Çok az kişi onun partideki yokluğunu fark etti.

Ben, onu otobüsten iner inmez fark ettim.

Ne kadar çok öğrenirsek, cehaletimizi o kadar iyi fark ederiz.

Ne kadar çok öğrenirsek, ne kadar az bildiğimizi o kadar çok fark ederiz.

Benim için fark etmez.

Tom sokakta yatan bir ayyaşı fark etti.

Tom sokakta yatan bir sarhoşu fark etti.

Bayrak yarışında Yankiler fark atıyorlar.

Bir köy ve bir kasaba arasındaki fark nedir?

Ben seni odaya girerken fark ettim.

455 kadından bir kadın gebeliğinin yirminci haftasına kadar hamile olduğunu fark etmez.

Her nasılsa, Japon lisem hakkında en fazla fark ettiğim şey öğrenciler tarafından öğretmenlerine gösterilen büyük saygıydı.

Tom parasının bittiğini fark etti.

Tom bir hata yaptığını fark etti.

Tom herhangi bir sorun olduğunu fark etmiş gibi görünmüyordu.

İki sözcük arasında anlamda ince bir fark var.

O fark etmeden topu almaya çalışacağım.

O, anne ve babasının onu izlediğini fark etti.

Kafaları karışmış gezginler yanlış şehre doğru yöneldiklerini fark ettiler.

İllede fark aranacaksa, o uzundur.

Onun hatanı fark etmesi kesin.

Aslanlar ve leoparlar arasındaki fark nedir?

Tom, Mary'nin John'un geri dönmediğini fark etmeden önce ne kadar süre geçeceğini merak ediyor.

Sanırım hangi yüzme kulübüne katılacağım fark etmez.

Mary'nin Tom'un gerçekten ne kadar fakir olduğunu fark edip etmediğini merak ediyorum.

Tom cüzdanını kaybettiğini fark etti.

Tom fark edilmeden sınıfa daldı.

Tom Mary'nin aksadığını fark etti.

Sen bana söyleyene kadar ben bu belgenin önemini fark etmemiştim.

Tom yakında hatasının ciddiyetini fark etti.

Tom onun boğulduğunu fark etti.

Tom hesabı ödemediğini fark etti, bu yüzden restorana geri döndü.

Tom yanında hiç para olmadığını fark etti.

Tom gitme zamanı olduğunu fark etti.

Tom, Mary'nin çok zengin olduğunu fark etmedi.

Tom ayakkabılarındaki çamuru fark etmedi.

Tom duvardaki kurşun deliklerini fark etmedi.

Açıkçası Tom onun pahalı çay fincanlarından birini kırdığını Mary'nin fark etmemesini umut ediyor.

Tom ayakkabılarını bağlamayı unuttuğunu fark etti.

Tom'un odaya gizlice girdiğini başka hiç kimse fark etmedi.

Tom'un orada sıcak karşılanmadığını fark etmesi uzun zaman almadı.

Sonunda, Tom yardıma ihtiyacı olduğunu fark edecek.

Tom neler olduğunu fark etmeden önce polis Mary'yi çoktan tutuklamıştı.

Kabul etsende etmesende fark etmez.

O, övgünün kılık değiştirmiş bir hiciv olduğunu fark etmedi.

Bir çılgınla benim aramdaki tek fark benim bir çılgın olmamamdır.

Tom'un odadan ayrıldığını kimse fark etmedi.

Tom'un gelip gelmemesi benim için fark etmez.

Bu sihirbazlıktaki hileyi fark ettim.

Mary'nin onu aldattığını sonunda fark etti.

Chris Kate'i tuhaf bir çocukla mahallede yürürken fark etti.

O, Paul'ün onu ağaç ettiğini fark etti.

Ben bunu fark etmedim.

Bir fark var mıdır?

Herhangi bir değişiklik fark ettiniz mi?

Kimse onu fark etmedi.

O, küçük bir fark yaratır.

Onun dışarı çıktığını fark etmedim.

Bir büyük fark var.

Onun ellerinin titrediğini fark ettim.

Onun içeri gelişini fark ettin mi?

Onun yeni elbisesini fark ettin mi?

Tom Mary'de bir değişiklik fark etti.

Fark etmeyecek.

O, masanın üstündeki bir mektubu fark etti.

Eve vardığımda, cüzdanımı kaybettiğimi fark ettim.

Yemek yemek istememe rağmen, yemek yiyecek yeterli zamanımın olmadığını fark ettim.

Onun yeni bir şapka giydiğini fark ettim.

Onlar orada olmadığımı fark etmediler.

Onun odadan çıktığını fark etmedim.

Onun yeni gözlük taktığını fark ettim.

O gerçeği söylemenin daha iyi olacağını fark etti.

Köpeğimi beslerken, kapının açık bırakıldığını fark ettim.

Hiç kimse onun yokluğunu fark etmedi.

O, onun mahcubiyetini fark etti.

Bu gibi durumlarda söz konusu olumlu şeylerin muvaffakiyetsizleştiricileştiklerini derhal fark etmemiz gerekir.

Düşmanlarımız bizim için olumlu olabilecek şeyleri kimseye fark ettirmeden muvaffakiyetsizleştiricileştirivermenin peşindedirler.

Tom, Mary'nin çıktığını fark etmedi.

Gözlenmekte olduğumu fark ettim.

Onu fark etmeden hızla geçti.

Sonunda, hatalarını fark etti.

Onun ne kadar memnun olduğunu fark etmedim.

Onun odaya gizlice girdiğini fark ettim.

Kimle tanıştığım hiç fark etmez.

Also check out the following words: ürünleriyle, tanınmaktadır, boşluğuna, yerleri, İşinden, etmeye, Uyuman, gelmedi, Fakir, isteyendir.