Turkish example sentences with "alıp"

Learn how to use alıp in a Turkish sentence. Over 100 hand-picked examples.

O tavşan benim turplarımı alıp kaçıyor.

Bir sopa at ve köpeğin onu alıp getirmesini izle.

Sizden üç yüz dolar ödünç alıp alamayacağımı merak ediyordum. Gelecek pazartesi size geri ödeyebilirim.

Tom Mary'ye onun İngilizce ders kitabını ödünç alıp alamayacağını sordu.

Tom Mary'ye onun bisikletini ödünç alıp alamayacağını sordu.

Tom bir Toyota mı yoksa bir Ford mu alıp almayacağına karar veremiyor.

Alıp almamak size kalmış.

Çantanı alıp hızla eve gitmelisin.

Bana bir bira daha alıp alamayacağını merak ediyorum.

Bütün bu yürüme ayaklarımın tabanlarını ve ayak parmaklarımı mahvediyor. Doğru ölçüde ayakkabılar alıp almadığımı merak ediyorum.

Dünyada insanın çok fazla alıp veremeyeceği tek şey sevgidir.

Mektubumu alıp almadığını sordum.

Çalıntı mal alıp satmaktan suçlu bulundu.

Biraz para ödünç alıp alamayacağını Tom'a sormadın mı?

Shihai bir Çince kitabı alıp Wang öğretmenin yanına gitti ve sorular sordu.

Tom Mary'ye Fransızca ders kitabını ödünç alıp alamayacağını sordu.

Okumaktan zevk alıp almayacağını belirleyen okuyucunun kendisidir.

Tanrı'nın alemi nasıl bir yer? Neyle kıyaslayacağım onu? Bir adamın alıp bahçesine ektiği hardal tohumu tanecikleri gibi. Büyüyüp kocaman bir ağaç oldu, ve sonra göğün kuşları dallarına misafir oldu.

Tom şişeden biraz alkol alıp suyla değiştirdi.

Tom mikrofonu Mary'den alıp götürdü.

Tom'a soğuk alıp almadığını sordum ama o başını salladı.

Tom bana arabamı ödünç alıp alamayacağını sordu.

Arabanı ödünç alıp alamayacağımı merak ediyordum.

Problem hakkındaki görüşlerinizi alıp öyle karar vereceğim.

Amcamı aramak için dışarı çıkacağım, o biraz içmiş bu yüzden onu arabayla alıp eve geri getireceğim.

Bana temiz bir tabak getir ve bu kirli tabağı alıp götür.

Kaza oğlunu alıp götürdü.

Kalemi alıp adresi yazdı.

Ne alıp veremeyeceği var?

Ne alıp veremiyorsun onunla?

Şu fotoğraf makinesini alıp bana ver, ki ona bakabileyim.

Ben duş alıp çıkacağım hemen.

Tom bana şemsiyemi ödünç alıp alamayacağımı sordu.

Tom Mary'den haber alıp almadığını bilmek istiyor.

Kalabalıkta, ben daha ne olduğunu anlamadan, çantamı alıp kaçtılar.

Tom havluyu alıp katladı.

Ondan zevk alıp almadığını Tom'a sor.

Mary Alice'e dansta giymek için bir elbise ödünç alıp alamayacağını sordu.

Tom hiç mektup alıp almadığını görmek için posta kutusunu kontrol etti.

Tom Mary'nin uzun yürüyüşten zevk alıp almadığını merak ediyordu.

Onun son maçtan zevk alıp almadığını merak ediyorum.

Meryem, çantasını alıp gitti.

Tom bana otuz dolar ödünç alıp alamayacağını sordu.

Her kitabın iyi yanını alıp kendinize kolaj yapmayı bırakmalısınız.

Polis memuru, Tom'u alıp götürdü.

Gençlerin sık yaptığı bir hata da; zorluklarını hafife alıp, kendi yeteneklerini de gözlerinde büyütürek aynı anda birçok dili birden öğrenmeye başlamaları.

Özellikle ekonomik kriz dönemlerinde, herhangi bir ürünü alıp almayacağımıza karar verirken fiyat baskın faktör haline gelir.

Onu alıp almayacağımız size bağlı.

Her zaman her türlü kitabı satın alıp okuyabilirsin.

O, derin bir nefes alıp durumunu anlatmaya başladı.

O, derin bir nefes alıp hâlini anlatmaya başladı.

Onu alıp almayacağımıza karar vermeden önce evi kontrol ettik.

Mary elbiseyi alıp almayacağına karar veremiyor.

Sonra küçük Gerda, onun göğsüne dökülen, oradan kalbine nüfuz edip, buz kalıbını eriten ve orada saplanmış olan küçük cam parçasını alıp götüren sıcacık gözyaşlarını döktü.

Biz alıp paylaşırız.

Tom fotoğraf makinesini alıp dışarı çıktı.

Tom içkisini alıp bir yudum aldı.

Bira bahçelerinin çok müşteri alıp almadığı havaya bağlı.

Tom'un Boston'daki işi alıp almayacağına hala karar verilmedi.

Tom'un Boston'daki işi alıp almayacağı henüz kararlaştırılmadı.

Biz ipek mallar alıp satarız.

Bunları satın alıp almayacağımı bilmiyorum.

Tom alısün ahizesini alıp kulağına koydu.

Tom'un ipucunu alıp almadığını merak ediyorum.

Tom görüşme odasına girmeden önce sinirlerini yatıştırmak için yavaş ve derinden nefes alıp verdi.

Derin bir nefes alıp verin, lütfen.

Arabasını ödünç alıp alamayacağımı Tom'a soracağım.

İşi alıp almayacağımı merak ediyorum.

Hiç yediğiniz gıdalardan yeterli miktarda besin alıp almadığını merak ettiniz mi?

Cüzdanımdan biraz para alıp Tom'a verdim.

Onun kalbinin kırık olmaması için, ona bir dondurma alıp verdim.

Kenti alıp oradaki her bir kişiyi öldürmek için ordumu göndereceğim.

Tom bana yumurta alıp almadığımı sordu.

Gitar alıp çalmaya başladı.

Tom, Mary'ye otuz dolar ödünç para alıp alamayacağını sordu.

Sami telefonu alıp Leyla'yı aradı.

Sami kullanılmış araba alıp satıyordu.

Sabah kalkıp da yarım saat içinde kahvelerini içip, duş alıp giyinenlere hayranım. Benim kalktığımda yarım saate ihtiyacım var, kim olduğumu bilmem için.

Tom, Mary'ye arabasını ödünç alıp alamayacağını sordu.

Tom'dan haber alıp almadığını bilmek istiyorum.

Tom at alıp satar.

Tom'a ondan otuz dolar borç alıp alamayacağımı sordum.

Anadoluspor golden sonra savunma güvenliğini öne alıp, alan daraltmaya çalıştı.

Teknik direktör ikinci yarıda Serkan'ı oyundan alıp Ali'yi göbeğe çekti.

Yıldızspor risk alıp savunma arkasında boşluk bırakmaya başladı.

Sami İslam merkezinden bazı kitaplar alıp hepsini okudu.

Biz uykudayken nefes alıp verişimiz rahatlar.

Numara alıp bekleyin lütfen.

Tom topunu alıp evine gitti.

Yabanıl hayvanlara, gökteki kuşlara, sürüngenlere, soluk alıp veren bütün hayvanlara yiyecek olarak yeşil otları veriyorum.

RAB Tanrı Adem'e derin bir uyku verdi. Adem uyurken, RAB Tanrı onun kaburga kemiklerinden birini alıp yerini etle kapadı.

Sam'la Yafet bir giysi alıp omuzlarına attılar, geri geri yürüyerek çıplak babalarını örttüler. Çıplak babalarını görmemek için yüzlerini öbür yana çevirdiler.

Yemeğin ucundan alıp bırakma.

Cünüp olduğun zaman gusül abdesti alıp temizlenmelisin.

Ali her yıl mevsimi gelince 5-10 kilo hurma zeytin alıp buzlukta stoklar.

Ali'nin benimle ne alıp veremediği olabilir ki?

Ali'yle bir alıp veremediğim yok.

Tom eline bir süpürge alıp süpürmeye başladı.

Sanki bir kese kağıdının içinde nefes alıp veriyormuşum gibi ses geliyordu.

Ali şeyhinden icazet alıp irşada başladı.

Tom'da kitap alıp da okumama hastalığı var.

Also check out the following words: musun, Bunlar, çok, eski, kitaplar, kitaplarım, bizim, kitaplarımız, kalemlerim, her.