Turkish example sentences with "imkansız"

Learn how to use imkansız in a Turkish sentence. Over 100 hand-picked examples.

Zamanda geçmişe seyahat etmenin imkansız olduğu düşünülüyor.

O benim dağa tek başıma tırmanmamın imkansız olduğunu düşünüyor.

Bu imkansız.

İşin bir ay içinde tamamlanması kesinlikle imkansız.

Öyle yapmam imkansız.

Üzgünüm, ama bu imkansız.

Onu durdurmanın imkansız olduğunu düşündük.

Onun imkansız olduğunu bilmiyorlardı, bu yüzden onu yaptılar.

Çeviri imkansız.

İkizler o kadar benziyorlar ki birini diğerinden ayırt etmek neredeyse imkansız.

Fırtına geminin limandan ayrılmasını imkansız hale getirdi.

Bu çatışmayı çözmek imkansız.

Bizim o nehri geçmemiz imkansız.

Ne zaman hastalanacağımızı söylemek imkansız.

Onun kitabını bitirmesi neredeyse imkansız görünüyordu.

Onun gerçekten nasıl biri olduğunu açıklamayı imkansız buldum.

Tom onun imkansız olduğunu biliyordu.

Bunu yapmak neredeyse imkansız.

Tom Mary ile bir uzlaşmaya varmanın imkansız olduğunu söyleyebiliyordu.

Tom'u bizimle gelmesi için ikna etmek gerçekte imkansız olurdu.

O imkansız.

Açıklamanız inandırıcı olmayacak; o gerçek olamayacak kadar imkansız.

Yoko artık yalnız yaşamayı imkansız buluyor.

Onunla iletişim kurmayı imkansız buldum.

O, kutuyu kaldırmaya çalıştı fakat bunu imkansız buldu.

Bunu sana açıklamam imkansız.

Şimdi dışarı çıkmak imkansız.

Bir şeyi kendisi yapmak zorunda olmayan biri için hiçbir şey imkansız değildir.

Öğleye kadar oraya varmak imkansız.

Bu planı gerçekleştirmek imkansız.

Kapağı kaldırmayı imkansız buldu.

Onu ikna etmeyi imkansız bulduk.

Yolu geçmeyi imkansız buldum.

Orada yaşamayı imkansız bulacaksın.

Tom Mary'yi ikna etmeyi imkansız buldu.

Artık çalışmayı imkansız buldu.

Uzay seyahatinin imkansız olduğu düşünülürdü.

Oraya yaya gitmeyi imkansız buldu.

Onu yenmemizin imkansız olduğunu düşünüyorum.

150 yaşına kadar yaşamak neredeyse imkansız mı?

İki gün içinde bunu bitirmek imkansız.

Onun bundan haberdar olması imkansız.

Şampiyonluğu kazanmayı imkansız buldum.

Roma'yı bir günde görmek neredeyse imkansız.

Karşıdaki dağa tırmanmak imkansız.

Yumi'nin onu bir günde bitirmesi imkansız.

Bir haftada raporu bitirmek imkansız.

O imkansız değil.

Bir insan on iki yaşından önce dili konuşmaya başlamazsa bir yerli gibi konuşmasının imkansız olduğunu duydum.

Çocuklarımın okul maliyetini bildiğim için, bir bira ile rahatlamak ya da boş vermek imkansız.

Bence onun imkansız olduğunu biliyorsun.

Çok imkansız.

Onu sana açıklamam imkansız.

Eğer su olmasaydı, insan yaşamı imkansız olurdu.

Hiçbir şey imkansız değildir.

Tom onun imkansız olduğunu sanıyor.

Kazanmamın imkansız olacağını biliyordum.

Bu imkansız olurdu.

Zor olacak ama imkansız değil.

"O imkansız." " Seninle aynı fikirde olmamalıyım. Bu çok mümkün."

Bu neden imkansız?

Rezervasyon olmadan bu restoranda yemek yemek imkansız.

Görünüşte imkansız şeyler bazen olur.

Bunu yapmak imkansız.

Bunu tek başıma yapmam imkansız.

Metindeki bütün cümleleri hatırlamaya çalışma, bu neredeyse imkansız.

Senin imkansız dediğin şeyler aslında mümkün olabilecek şeyler.

Onu bir saat içinde bitirmesi onun için imkansız.

Ama bu imkansız, Bay Profesör.

Sanırım bu imkansız değil.

Kazanabilmen imkansız.

Neredeyse imkansız.

Bu imkansız bir durum.

Çıplak gözle hâlâ imkansız. Ona dürbünle bakabilirsin.

Teminat mektubu getirseniz bile size bu krediyi vermemiz imkansız.

Kabul edelim ki, bu imkansız. Biz onu asla yapmayacağız.

O imkansız görünüyor.

Bu olası değil ama imkansız değil.

Onlar bunun imkansız olduğunu söylüyorlar.

Tom bana bunun imkansız olduğunu söylüyor.

Onun imkansız olduğunu biliyorum.

O imkansız bir görevdi.

Bu fiziksel olarak imkansız olurdu.

Bu imkansız olabilir.

Her zaman imkansız olmuştur.

Bu oldukça imkansız.

Bunu düzeltmek imkansız.

Tom "imkansız" kelimesini kullanmadı.

Bu neredeyse imkansız.

Affedebiliriz ama unutmak, bu imkansız.

Rusça öğrenmesi zor, kaybetmesi kolay ve unutması imkansız.

Zor ama imkansız değil.

Gerçekten imkansız olduğunu mu düşünüyorsun?

Bunu tamir etmek imkansız.

İnanmak neredeyse imkansız.

Tom'un doktorlarına göre, onun durumu tedavisi imkansız.

El kitabını kavramak imkansız.

Birçok durumda, onu yapmak imkansız.

Yarına kadar onu yaptırabilmemiz imkansız.

Tom bunun imkansız olacağını söyledi.

Tom'u memnun etmek imkansız.

Also check out the following words: konuşabiliyorum, Dünya, portakal, şeklindedir, karın, ağrım, peyniri, sevmez, çalışırken, kaza.