Turkish example sentences with "yok"

Learn how to use yok in a Turkish sentence. Over 100 hand-picked examples.

Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.

Bir kılıcım yok.

Onun 100 dolardan az parası yok.

Benim çok iyi bir sözlüğüm yok.

Zamanım yok.

Onun iyi bir piyanist olduğunu söylemeye gerek yok

Onların başka şarapları yok.

Müzede yaşayan bir hayvan yok.

Ona söyleyecek hiçbir şeyim yok.

Bugün rüzgar yok.

Kitap okumak için zamanım yok.

Neden bugün istasyonda taksi yok?

Onun on beş dolardan fazla parası yok.

Acele etmeyin. Acele yok.

Merhametsiz adalet zulümdür, adaletsiz merhamet yok olmanın anasıdır.

Mary'nin konuşacak hiç kimsesi yok fakat o kendini yalnız hissetmiyor.

Onun istifa etmesi için bir neden yok.

Onun istifa etmesi için bir sebep yok.

Sorun yok!

Bu mallar için gümrük vergisi yok.

Onun politikaya ilgisi yok.

Onun siyasete ilgisi yok.

Hazır yemek yok.

Bizde şeker yok.

Benim hiç param yok.

Tuz yok.

Penisiline alerjim yok.

On taneden fazla kitabım yok.

Sözlüğü alacak kadar param yok.

Cüzdanımda daha fazla para yok.

Bende bin yenden fazlası yok.

Çayımız yok.

Ondan daha küçük herhangi bir şeyin yok mu?

Ne var ne yok!

Söylediği şeyin hiçbir önemi yok.

Diller listesinde neden Malta dili yok?

Acele et! Çok zamanımız yok.

Öyle şeyler konusunda bilgim yok.

Sanırım onu ikna etmeye çalışmanın bir faydası yok.

Emek yoksa yemek de yok.

Zahmet yoksa kazanç da yok.

Haç yoksa taht da yok.

Dünyada bize iyi ders vermesinden başka hiçbir şey yok.

Gitmiyorum, çünkü diğer nedenlerin yanı sıra param yok.

Salgından gereksiz yere endişelenmeye gerek yok.

Yeni bir araba için parası yok.

Hiçbir şeye üzülmeye niyeti yok.

Gökyüzünde tek bir bulut yok.

Bu kitabı okurdum ama zamanım yok.

Cevap verip vermemenin önemi yok.

Fizik hakkında çok bilgim yok.

Okumak için zamanım bile yok.

Söylediğinin anlamı yok.

Sorun için cevap yok.

Kedi yok.

Ondan henüz haberim yok.

Ölümün neye benzediği hakkında bir fikrim yok.

Henüz gitmene gerek yok.

Daha sonra ne olacağını anlatmak yok.

Bu dava ile ilgili gerçekten bilgim yok.

Sende hata yok.

Gölde kesinlikle yüzebilirsin fakat öyle yapmanın anlamı yok.

Güveni tamamen yok oldu.

Onun yardımını istemenin faydası yok.

Bira dahi içmez, viskiyi söylememe gerek bile yok.

Motorda sorun yok, fakat arabam hareket etmiyor.

Pul koleksiyonum yok ama onu davet etmek için bahane olarak kullanabileceğim Japon kartpostal koleksiyonum var.

O konuda gerçekten fazla bilgim yok.

Listede benim dilim yok!

Saklayacak bir şeyim yok.

Onun hiç kardeşi yok.

Bu kutu boş. İçinde hiçbir şey yok.

Benim bu konuda söyleyecek bir şeyim yok.

Bugün başladı ve çok mutluyum, çünkü Eylül'e kadar hiçbir okul günü yok.

Damak tadın yok.

Onların bir ideali sabahları kalkmak için bir sebepleri yok.

Onu ikna etmeye çalışmanın bir anlamı yok.

Batı Cephesinde yeni bir şey yok.

Hala, yeni bir öneriyi kabul etme isteğim yok.

Hala fazla iş tecrübesi yok.

Nerede yaşadığına dair hiçbir fikrim yok.

Ekvatora yakın dar bir bölgede bulunan tropikal yağmur ormanları o kadar hızlı yok oluyor ki 2000 yılına kadar % 80'i yok olabilir.

Ekvatora yakın dar bir bölgede bulunan tropikal yağmur ormanları o kadar hızlı yok oluyor ki 2000 yılına kadar % 80'i yok olabilir.

Onun görev için uygunluğundan hiç kimsenin kuşkusu yok.

Onun bir bisikleti yok.

Amerika'ya gitmek için zamanım yok.

Benim kitap okumak için zamanım yok.

Özür dilemekten başka yapacak bir şey yok.

Evde hiç kahve yok.

Mezun olmak için yeterli kredim yok.

Onun hiç çocuğu yok.

Onlar, ikiz olmalarına rağmen, çok sayıda ortak ilgileri yok.

Şu anda vaktim yok.

O grup insanlar neredeyse yok oldular.

Mary'nin onu ne kadar çok sevdiği hakkında Tom'un herhangi bir fikri yok.

Onların sorunlarıyla ilgili yapacak bir şeyim yok.

Tom'un açık artırmada ortaya çıkacağından hiç şüphem yok.

Altıda kalkmamın sakıncası yok.

O olayı hatırlaman için çok yaşlı olmana gerek yok.

Tom her zaman parası yok gibi görünüyor.

Gölette neredeyse hiç su yok.

Also check out the following words: olmamamız, davranışına, duygularını, incitmekten, korktuk, şakalarıyla, sonucuna, söylemeliydik, kaldığını, seçeneğimiz.